Bunları Biliyor musunuz?: Kardeşlikte Güzel Sözün Çok Önemli Olduğunu…

03:14 Posted In
Kardeşlik, birliktelik, iman edenler arasında güçlü bir dayanışmanın olması Allah'ın Kuran'da bildirdiği önemli mümin alametlerindendir. Tüm müminler birbirlerinin kardeşidirler. Onlar Allah'a iman etmiş, Yüce Kuran'a uyan, Allah'a gönülden bağlı insanlardır. Dolayısıyla aralarında güçlü bir sevgi ve dayanışma bulunması gerekir. Müminler güzel ahlaklıdırlar, mütevazidirler, sevgi ve saygı doludurlar. Ancak bu konuda yine de dikkat edilmesi gereken yönler vardır. Allah ayetinde; "Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır…"(İsra Suresi, 53) ifadesiyle bu tehlikeyi bildirmektedir. Ayette bildirilen emre göre, müminler öncelikle birbirlerine karşı sürekli en güzel hitap şeklini kullanmalıdırlar. Ayrıca şeytanın müminlerin arasını bozmak için uğraşmakta olduğunun da bilincinde olmalıdırlar. Müminlerin Allah'ın bu emrine uymamaları aralarındaki birliğin zedelenmesine ve müminler arasında soğukluk oluşmasına neden olabilir. İşte bu yüzden müminlerin konuşmalarına, konuşurken kullandıkları kelimelere son derece itina etmeleri, güzel söz söylemenin Allah'ın bir emri olduğunu unutmamaları gerekir. (Kuran Ahlakı)

Ara Fosil İddiasının Bir Aldatmaca Olduğunu…

"Bazı insanlar fosillerin, Darwin'in hayatın tarihi hakkındaki görüşlerine kanıt olduğunu zanneder. Oysa ki bu kesinlikle yanlış bir düşüncedir." (Chicago Doğa Tarihi Müzesi, Jeoloji Bölümü Başkanı evrimci Dr. David Raup)

Herhangi bir doğa tarihi müzesini gezen ziyaretçilerin karşılaştıkları en önemli şeylerden biri, yoğun evrim propagandasıdır. Her yerde karşılarına rekonstrüksiyonlar (hayali çizimler) ve hayali atalara ait sahte el yapımı kemikler çıkar. Evrim için hiçbir delil oluşturmayan canlıların fosilleşmiş parçaları, balıktan amfibiye hayali geçişin en önemli "ara formu" olarak sunulur. Aslında açıkça Yaratılış gerçeğini destekleyen ama evrimciler tarafından tersine çevrilerek "evrime en büyük delil" olarak sunulan bir kaburga kemiği büyük bir gururla sergilenir. Bunları inceleyen ziyaretçiler fosillere verilen sahte Latince isimlere bakarak, evrimsel bir gerçekle karşılaştıklarını zannederler. Oysa buradaki amaç, olmayan bir şeyi var gibi göstermektir. Müze ziyaretçileri belki de; evrimi destekleyen tek bir ara fosil bile olmadığının ve milyonlarca yıldır değişmemiş canlı fosillerinin, serginin hemen altındaki depolarda saklandığının farkında değildirler. (Ara Geçiş Açmazı)

DNA kodları art arda sıralandığında Güneş’e 600 kez gidip gelinebilecek bir uzunluk oluştuğunu…

Rabbimiz'in benzeri olmayan yaratmasının delillerinden biri olan DNA, hücre çekirdeğinde bulunan ve vücudun tüm bilgisini taşıyan şifreleri içerir. DNA'daki bilgi hacmini sayısal olarak ifade edecek olursak, 3-5 mikron çapındaki bir hücre içine, toplam 4 metre uzunluğundaki DNA molekülü sıkıştırılmış olarak paketlenmiştir. 100 trilyon hücrenin her birindeki DNA kodları art arda getirildiğinde ise, ortaya çıkan uzunluk, Güneş'e 600 kez gidiş-dönüş mesafesine eşittir. Bilimsel makaleleri ile tanınan moleküler biyolog Prof. Jerry Bergman, verdiği bir örnekte DNA'daki ihtişamlı mühendisliği şöyle vurgulamaktadır:

Sizden, 230 kilometre uzunlukta iki ayrı misina almanızı, bunu çifte sarmal haline getirmenizi ve sonra da bir basketbol topunun içerisine sığacak biçimde paketlemenizi istediklerini varsayın. Ayrıca, bu çifte sarmalın fermuar gibi açılıp kopyalanması gereksin... sonra kopyalanan parça dışarı çıkartılsın ve bu sırada misinalar kesinlikle birbirlerine karışmasın. Bu mümkün mü?…DNA paketleme işlemi, hem kompleks ve hassas bir süreçtir hem de DNA'nın uzunluğunu 1 milyon kat azaltabilmeyi başardığı için son derece verimlidir. (Dr. Jerry Bergman, “Divine Engineering: Unraveling DNA's Design”, Koinonia House Online; Unraveling DNA's Design)

Bir Hadis …

Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. (Buhari, İman 28, Savm 6; Müslim, Sıyam 203, Müsafirîn 175. Aynca bk. Ebu Davüd, Ramazan l, Savm 57; Tirmizî, Savm l. Cennet 4; Nesaî, Sıyam 39; İbni Mace, İkamet 173, Sıyam 2, 33)

Bir Ayet Bir Açıklama: Fatır Suresi, 11

15:42 Posted In

...Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır.(Fatır Suresi, 11)

Özellikle ölüm söz konusu olduğunda birçok insan, kader hakkında yanlış kanaatlere kapılır. "Kaderini yenmek", "kaderini değiştirmek" gibi yanlış mantıklar toplumda oldukça yaygındır. Kimi insanlar birtakım beklenti ve tahminlerini kader zannedip, bunların gerçekleşmediğini görünce de kaderin belirlendiği gibi gitmediğini, değiştiğini zannederler. Sanki kaderi önceden okumuş da, olaylar okudukları şekilde gelişmemiş gibi akılsızca bir tavır takınırlar. Bu tür çarpık ve tutarsız mantıklar, kaderin anlamının tam olarak kavranamamış olmasından kaynaklanır.

Kader, zaman ve mekan kavramlarını yoktan var eden ve bunları tamamen kontrol ve hakimiyetinde bulunduran, zaman ve mekana tabi olmayan Allah'ın, geçmiş ve gelecekteki tüm olayları zamansızlık boyutunda tespit etmesi ve yaratmasıdır. Zamanı Allah yaratmıştır, bu yüzden O, zamana bağımlı değildir. Allah'ın Katında herşeyin başı da, sonu da, sonsuzluk şeridindeki yeri de bellidir. Herşey olup bitmiştir.(Kader Nedir)

İnsanlar kader üzerinde değil, kader insanlar üzerinde belirleyici ve yaptırıcı bir unsurdur. Herşeyiyle kaderin bir parçası olan insan o kaderden bağımsız bir şekilde davranamaz. Kaderin dışına çıkamaz. Bu bir video kasetteki filmde yer alan oyuncunun, kasetten dışarı sıyrılıp maddi bir boyut kazanarak videonun başına oturması ve kendi bulunduğu kasette silmeler, eklemeler, değişiklikler yapmasına benzer ki, elbette bu kendi içinde çelişkili ve mantıksız bir durumdur.

Dolayısıyla, kaderi yenme, kaderin akışını değiştirme gibi bir durum söz konusu bile olamaz. Unutulmamalıdır ki, "ben kaderimi değiştirdim" diyen bir insan da, aslında kaderinde yazılı olan bir cümleyi söylemektedir.(Allah Var)

Bunu bir örnekle açıklamak istersek; bir insan günlerce komada kalabilir, yeniden yaşama dönmesi imkansız gibi gözükebilir. Fakat aynı insanın, beklenenin aksine, tekrar eski sağlığına kavuşması, onun "kaderini yendiği" ya da doktorların onun "kaderini değiştirdiği" anlamına gelmez. Bu olay, o kişinin, kaderinde kendisi için belirlenmiş süreyi doldurmadığını gösterir. Bu da aynı kaderin bir parçasından başka bir şey değildir. Herşey gibi hastalanması ve tekrar iyileşmesi de Allah Katında yazılıp tespit edilmiştir.

HADİS

14:28 Posted In
"Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Birbirinize kin tutmayınız. Birbirinizi kıskanmayınız. Birbirinizle dostluğunuzu kesmeyiniz. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz."
(Müslim İhya'u Ulum'id-Din Huccetü'l-İslam, İmam Gazali, cilt. 2, s.407)

Ölümün Her An Gelebileceğinin Unutulması Gaflete Neden Olur

14:44 Posted In

İnsanlar genelde ölümle hiç beklemedikleri bir anda, hiç beklemedikleri bir yerde karşılaşırlar. Yüce Allah (cc) bu gerçeği, "... Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır."

Her insanın ölüm anı henüz doğmamışken kaderinde bellidir. Şu anda yaşayanların ve doğacak olan tüm insanların ne zaman ölecekleri bellidir. Bu gerçek Kuran'da, "Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen O'dur. Adı konulmuş ecel, O'nun Katındadır..." (Enam Suresi, 2) ayetiyle haber verilmektedir.

Ölüm vaktinin bilinmemesi insanın dünyadaki imtihanının bir sırrıdır. Bunun bilincinde olan mümin her an ölecekmiş gibi ahiret yurdu için hazırlık yapar. Cenab-ı Allah'ın tüm emir ve yasaklarını samimi bir şekilde hayatının her anında yerine getirir. İnsanın kendi ölüm anını bilmemesi, bazı insanlar için, onları gaflet içinde yaşamaya götüren sebeplerden biridir.

Örneğin iman etmeyen bir insan, Allah (cc) rızasının değil, nefsinin istekleri doğrultusunda yaşar. Öleceğini bilir, ancak ölümün ahirette ya cehennem ya da cennet yurdunda bir uyanış olduğunu kavrayamaz. Ölüm gaflet içindeki insanın zihninde sadece herşeyinden ve tüm sevdiklerinden uzaklaşarak, ebediyen onlardan ayrılmak düşüncesinden ibarettir. Bu nedenle de dünya hayatına tutkuyla bağlanır, ölümün konusunun geçmesinden bile rahatsız olur. Ölüm aklına geldiğinde ise başka şeyler düşünerek unutmaya çalışır. Ancak, her an hayatının sona ereceğini düşünmediği, ölüm üstünde tefekkür etmediği için, Allah (cc)'ın emir ve yasaklarını göz ardı eder ya da erteler. İbadet etmek için daha vakti olduğunu, yaşı ilerleyince yapacağını düşünür. Oysa ne kadar ömrü kaldığı konusunda hiçbir fikri yoktur. Ölümün her an gelebileceğini düşünmeden sürdürdüğü bu gaflet hali içinde Allah (cc)'ın emir ve yasaklarını yerine getirmeye zaman bulamadan, ölüm apansız gelip çatar. Gaflet içindeki bu insanların hep uzak gördükleri ölümle karşılaştıkları an Kuran'da şöyle bildirilir:

O inkar edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi püskürtemeyecekleri ve hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi. Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne onlara süre tanınacak. (Enbiya Suresi, 39-40)

Hiçbir şeyin ölümü engellemesi ya da durdurması söz konusu değildir. Kuran'da bu gerçeğin haber verildiği bir ayet şu şekildedir:

De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi, 8)

İnsan her an ölebilir, bu gerçeği unutmaya ya da bu gerçekten kaçmaya çalışmak insanın gaflette olduğunun ya da hızla gaflet girdabına doğru sürüklendiğinin göstergesidir. Gafletten ve gafletin neden olabileceği maddi, manevi sıkıntılardan korunmak isteyen bir kimsenin ölümü düşünmekten kaçınmaması, tam tersine ölümü sıkça düşünürek ahlakını ve tavrını güzelleştirmesi gerekir. Zira, ölüm bir son değil, asıl ve sonsuz olan hayatımızın başlangıcıdır.


(Lokman Suresi, 34) ayetiyle bildirilmektedir.

Kader ve Tevekkül

15:07 Posted In
De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)


Allah herşeyi kader ile yaratmıştır. Yaşadığımız ve gördüğümüz herşey, Allah'ın izni ile en hayırlı şekilde kaderimizde yazılıdır. Kadere iman eden bir insan, başına gelen hiçbir olaydan dolayı üzülmez, ümitsizliğe kapılmaz. Aksine son derece tevekküllü, teslimiyetli ve daima huzurlu olur. Çünkü Allah insanların başlarına gelen herşeyin önceden belli olduğunu, bu nedenle başlarına gelen zorluklara üzülmemelerini ve kendilerine verilen nimetlerle şımarmamalarını emretmiştir. Karşılaştığımız her zorluk da, elde ettiğimiz başarı ve zenginlikler de Allah'ın takdiri iledir.

Bunların hepsi Rabbimizin bizi denemek için kaderimiz de önceden belirlediği olaylardır.
"... Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir". (Ahzab Suresi, 38)

Biz kaderimizde meydana gelen olaylardan bir ders almalı, bunlarla eğitilmeli, bu olaylardaki hikmet ve hayırları görerek, daima, kaderlerini yaratan sonsuz merhametli, şefkatli, adaletli, kullarını esirgeyen ve koruyan Rabbimize yönelmeliyiz. Ancak Allah'a tam teslim olup, tevekkül edersek kaderin konforunu yaşamız oluruz.
Kaderin konforu yaşamayı unutmayın!!!

İmanda Derinleşmek İçin Düşünmek ve Bilgi Sahibi Olmak

04:18 Posted In



"Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." (Nahl Suresi, 18)

Vicdan sahibi insan çevresindeki herşeyin bir iman delili olduğunu bilir. Denizdeki avını yakalamak üzere suya doğru süzülen bir martının, toprak üzerinde yürüyen küçük bir karıncanın, her sene kilolarca meyve veren bir elma ağacının, tonlarca ağırlığına rağmen gökyüzünde duran bulutların kısacası gözünü çevirdiği her yerde gördüğü herşeyin, Allah'ın varlığının delilleri olduğunun farkındadır.

Ancak Kuran ayetlerinde, iman hakikatlerinin derinlemesine görülüp anlaşılabilmesi için iki önemli özellikten daha bahsedilmektedir: Düşünmek ve bilgi sahibi olmak...

Allah, Kuran'daki birçok ayetinde yarattığı şeyler üzerinde düşünerek bunlardan öğüt ve ibret almamızı ister. Çevremizdeki canlı cansız tüm varlıklar bizim Allah'ın üstün yaratma gücünü, sanatını, ilmini derin derin tefekkür etmemiz için yaratılmışlardır. Ayette de belirtildiği gibi bunların hiçbiri boşuna yaratılmamıştır. Bunları önemsemeden geçmek ve düşünmemek, Allah'ın ayetlerinden yüz çevirmek anlamına gelir ki, müminin böyle bir tavırdan şiddetle kaçınması gerekir. Nitekim Kuran'ın çeşitli yerlerinde, Allah'ın ayetlerinden ve yaratılışın delillerinden yüz çevirenlerin, inkarcılar olduğu vurgulanır.

İnsanın derinleşmesinde, yakininin parlamasında iman hakikatleri üzerinde sürekli düşünmenin önemi pek çok ayette vurgulanmaktadır. Bir ayette örneğin, müminlerin göklerin ve yerin yaratılışı hakkında uzun uzun düşündüklerinden bahsedilmektedir:

Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler (deliller) vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 190-191)

Allah iman hakikatlerinin düşünen insanlar için bir anlamı olduğunu belirtmiştir. Ancak burada düşünmekten kastedilen bazı insanların sandığı gibi "Allah ne kadar güzel yaratmış" veya "ne kadar muhteşem bir hayvan" gibi sadece sözde kalan ezberlenmiş tepkilerden ibaret değildir. Yapılması gereken uzun uzun, derin ve kapsamlı bir şekilde Allah'ın yarattıkları hakkında düşünmek, yaratılıştaki hikmet ve incelikleri tespit etmek, böylelikle Allah'ın sonsuz ilmine, kudretine ve sanatına şahit olmaktır.

Bunu yaparken kullanılabilecek yöntemlerden biri ise, çevremizdeki varlıklar, olaylar üzerinde sorgulama ve kıyas yöntemi kullanmaktır. Allah bir ayetinde, bu düşünce sisteminin bir örneğini bize şöyle öğretir:

"Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?
Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? " (Vakıa Suresi, 68-70)

Su, Dünya'nın dört bir yanını kaplayan, hemen her zaman kolayca ulaşabildiğimiz bir nimettir. İnsanların büyük bir çoğunluğu da hayatları boyunca her gün içtikleri su hakkında belki bir kez bile düşünmemişlerdir. Suyun varlığını ve bizim ihtiyaçlarımıza uygun şekilde olmasını, çok doğal, sıradan, üzerinde düşünmeyi gerektirmeyen bir olgu olarak görmüştür. Oysa yukarıdaki ayetlerde bildirildiği gibi eğer Allah dileseydi, suyun fiziksel ve kimyasal özellikleri daha farklı olurdu veya Dünya'nın atmosfer yapısı veya ısısı daha farklı olurdu. O zaman "bulut" diye bir şey olmazdı ve bulut olmadığı durumda da yeryüzünde tatlı su kaynakları var olamazdı. Bize sadece denizlerin tuzlu suyu kalırdı ki, böyle bir dünyada insanlık ya hiç yaşam sürdüremez veya çok zor koşullar altında, daimi bir su krizi içinde yaşardı. Tatlı su olmadığı için tarım da yapılamaz, tüm dünya çölleşir ve dolayısıyla kıtlık başgösterirdi. Oysa Allah bize tatlı su kaynakları vermiş, hem de bunları dünyanın hemen her bölgesine ulaştırmıştır. Bu gerçek karşısında elbette Allah'a şükretmemiz gerekir.

Ancak görüldüğü gibi, bu şükrü samimi olarak hissedip yapabilmek için, öncelikle suyun başlı başına bir nimet olduğunun farkına varmak gerekmektedir ki, bu da "düşünmeye" bağlıdır. Kuşkusuz su için verdiğimiz bu örnek, çevremizdeki tüm doğal varlıklar, canlılar ve olaylar için de geçerlidir. Hepsi bize Allah'tan bir nimettir, ama bunu görebilmek için öncelikle düşünmek, "eğer daha farklı olsa ne olurdu" diye bakıp kıyas yapmak, Allah'ın herşey üzerinde ne kadar hassas ölçüler yarattığını kavramak gerekmektedir. Bir başka ayette, tabiat olayları üzerinde düşünmenin, bunlar üzerinde "akıl kullanmanın" önemi bir kez daha şöyle açıklanır:

"Gece ile gündüzün ardarda gelişinde, Allah'ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgarları yönetmesinde aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır. " (Casiye Suresi, 5)

Ayette geçen "aklını kullanan" kimseler müminlerdir. Çünkü akıl, ancak iman ile kazanılan bir üstünlüktür; inkar edenler ise akıl gibi bir meziyetten yoksun oldukları için Allah'ın ayetlerini fark etmezler, etraflarındaki sayısız delili görmeden geçerler. Nitekim, göklerdeki ve yerdeki sayısız ayeti görmezden gelmek ve bunların farkında değilmiş gibi davranmak Kuran'da bir müşrik özelliği olarak tarif edilmektedir:

"Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler. Onların çoğu Allah'a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar." (Yusuf Suresi, 105-106)

İman hakikatlerini derinlemesine kavramak için gereken ikinci özellik ise, bilgiye sahip olmaktır. Ancak burada önemli bir nokta vardır. Bir konuyu iman hakikati olarak görmek için mutlaka o konunun en çarpıcı yönlerini bilip, tüm detayları hakkında geniş bilgiye sahip olmak gerekmez. Akıl sahibi her insan etrafına baktığında bir olağanüstülük olduğunu ve herşeyin bir yaratıcısının olduğunu hemen anlar. Bir böcek, örneğin bir yusufçuk görünce onu bir yaratanın olduğunu bilir. Bunun bir iman hakikati olduğunu anlamak için canlının sadece varlığı yeterlidir. Bu canlı hakkında öğrenilecek detaylı bilgiler üzerinde düşünmek ise imanı ve şevki artıracak birer vesiledir.

Az önce verdiğimiz su örneğini hatırlayalım. Suyun hayatımız için önemini biliriz. Ancak suyla ilgili temel fiziksel, kimyasal ve coğrafi bilgilere sahip olduğumuzda suyun hayatımız için önemini daha iyi anlarız. Suyun özelliklerini daha detaylı olarak incelediğimizde ise, suyun donmasından, genleşmesine, akışkanlık değerinden kimyasal özelliklerine kadar insan yaşamı için olabilecek en uygun ölçüyle yaratıldığını daha açık şekilde görürüz. (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Harun Yahya, Evrenin Yaratılışı, 1999) Bu da tefekkürde derinleşmemize ve şükrümüzün artmasına vesile olur.

Kuşkusuz son derece kısıtlı bilgiye sahip küçük bir çocuk da, senelerce eğitim görmüş çok bilgili bir profesör de, vicdan ve samimiyetle yaklaştığında Allah'ın ayetlerini rahatlıkla görüp tanır. Ancak insanın çevresinde görmediği varlıkları tefekkür edebilmesi için elbette ki kapsamlı bir bilgiye ihtiyacı vardır. Veya çevresinde gördüğü bir şey de olsa, onu daha derinlemesine tefekkür edebilmesi için yine onun detaylarını öğrenmesi gerekir. Aksi takdirde yaptığı tefekkür belirli bir sınırda kalacak, hatta kimi zaman yüzeysel olacaktır. Örneğin uzaydaki sistemler hakkında hiçbir bilgisi olmadan göğe bakıp tefekkür eden bir insan ile astronomi bilgisi kuvvetli olan bir insanın tefekkürü muhakkak ki birbirinden farklı olacaktır. Ya da insan vücudu, fizyolojisi ve anatomisi hakkında geniş bilgi sahibi olan bir kimsenin, insanın yaratılışındaki incelikleri, mucizeleri ve harikalıkları fark etmesi, bu konuda bilgisi olmayan bir kimseye göre çok daha derin ve yoğun olacaktır. Nitekim Allah, bilgi sahiplerinin akletme ve kavrama bakımından bilmeyenlerden üstün olduğuna ayetlerinde dikkat çekmektedir:

"İşte bu örnekler; biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez." (Ankebut Suresi, 43)

"Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır." (Rum Suresi, 22)

Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler." (Zümer Suresi, 9)

Ancak şunu tekrar hatırlatmak gerekir ki, salt "bilgi", onu yorumlayacak akıl, vicdan ve basiret olmadıktan sonra insanı doğruya götürmez. Ancak samimi ve vicdanlı bir insanın sahip olduğu detaylı bilgiler, onun Allah'ı daha iyi tanıması ve O'na yakınlaşması için önemlidir. İşte bu nedenle bugün bilim ve teknolojideki ilerlemelerin de Allah'ın yaratmasındaki ilmi, hikmeti, sanatı ve inceliği daha yakından görüp tanımada büyük faydası olmaktadır.

Günümüzde tıp, biyoloji, astronomi gibi bilim dalları sayesinde Allah'ın yaratışındaki mucizeler ve güzellikler daha net ve ayrıntılı biçimde ortaya çıkmıştır. Bu bilgileri öğrenip, Allah'ın yarattığı hikmetler ve güzellikler olarak değerlendiren insanların, Allah'ın sonsuz kudretine olan hayranlıkları katlanarak artmaktadır.



Free Website Counter

ÖLÜM'ÜN HERAN YANIBAŞINIZDA OLDUĞUNU UNUTMAYIN

03:13 Posted In




Ölüm Gerçeğini Anlamak

Belki bu satırlar hayatınızı yeniden düşünmeniz için ölümünüzden önce size tanınmış son bir fırsat, son bir hatırlatma, son bir uyarıdır. Siz bu satırları okurken bir saat sonra hayatta kalacağınızdan emin olamazsınız. Bir saat sonra hayatta olsanız bir sonraki saate erişeceğinizin hiçbir garantisi yoktur. Saat değil bir dakika, hatta bir saniye sonra bile hayatta olacağınız kesin değildir. Bu yazıyı sonuna kadar okuyup bitireceğinizin de hiçbir garantisi yoktur. Ölüm size, büyük bir ihtimalle, bir dakika öncesinde ölmeyi hiç aklınızdan geçirmediğiniz bir anda gelecektir.

Mutlaka öleceksiniz, tüm sevdikleriniz de ölecek, sizden önce ya da sonra mutlaka ölecekler. Peki, ölüm dediğimiz şey nedir ve nasıl gerçekleşmektedir?

Ölüm Anı

Şimdiye dek, önce ölüp sonra da dirilerek insanlar arasına dönen ve neler görüp, neler hissettiğini anlatan hiç kimse olmamıştır. Bu nedenle ölümün nasıl bir şey olduğunu, bir insanın ölüm anında neler hissettiğini bilmemize teknik olarak imkan yoktur.

Ancak insana hayatını veren ve zamanı gelince de geri alan Allah, ölümün nasıl gerçekleştiğini Kuran'da bizlere bildirmiştir. Bu nedenle, ölümün nasıl gerçekleştiğini, ölmekte olan bir insanın gerçekte neler yaşayıp, neler hissettiğini ancak Kuran'dan öğrenebiliriz.

Öncelikle, Allah bize bazı ayetlerinde ölüm anında, ölecek kişi tarafından görülen, fakat diğer insanlar tarafından gözlemlenemeyen olayların yaşandığını haber verir. Allah Vakıa Suresi'nde şöyle buyurmaktadır:

"Hele can boğaza gelip dayandığında, Ki o sırada siz (sadece) bakıp, durursunuz, Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz." (Vakıa Suresi, 83–85)

Allah bir başka ayette de, bu "gözlemlenemeyen olaylar"ın inkarcılar için bir zorluk anı olduğundan şöyle bahsetmektedir:

"Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları dünyada azaplandırmak ve canlarının onlar inkar içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor." (Tevbe Suresi, 85)

Müminlerin ölümü ise "güzellikle" olur: "Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: 'Selam size' derler. 'Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin." (Nahl Suresi, 32)

İşte bu ayetlerde Allah bize ölüm hakkındaki çok önemli ve değişmez gerçekleri haber verir: Ölüm anında, ölen kişinin yaşadıkları ile dışarıda onu izleyen kişilerin gördükleri şeyler çok farklıdır. Örneğin bir insan hayatı boyunca iflah olmamış azılı bir inkarcı olmasına karşın, dışarıdan, uykusu sırasında "rahat" bir ölümle ölmüş gibi algılanabilir. Oysa o anda başka bir boyuta geçen ruhu, büyük acılar içinde ölümü tatmaktadır. Ya da tam tersine, acı çektiği sanılan bir müminin ruhu, Allah'ın ayette bildirdiği gibi bedeninden, (melekler tarafından) "güzellikle" ayrılır.

Bu nedenle ölüm inkarcılar için büyük bir azap, müminler içinse büyük bir nimet ve güzelliktir.

Geride Kalan Beden

Ölüm anında ruh, bu dünyadaki insanların içinde yaşadıkları boyuttan ayrılırken, geride cansız bedenini bırakır. Bu dünyadaki bedenini geride bırakır ve asıl hayatına doğru ilerler.

Ancak geride kalan bedenin hikayesi de anlamlı ve önemlidir. Özellikle bu bedene hayattayken gereğinden fazla değer verenler için...

Peki öldükten sonra bu bedenin başına neler geleceğini ayrıntılı olarak düşündünüz mü hiç?

Bir gün öleceksiniz. Belki hiç beklenmedik bir şekilde. Ekmek almak için bakkala giderken trafik kazası geçirebilirsiniz. Ya da amansız bir hastalık hayatınıza son verecek. Veya bir anda kalbiniz atmaktan vazgeçecek.

Bu andan itibaren de, bedeninizle hiçbir ilişkiniz kalmayacak. Hayat boyu "ben" dediğiniz ve sahiplendiğiniz o beden, sıradan bir et parçası haline gelecek. Ölümünüzle birlikte bedeninizi başka insanlar taşımaya başlayacaklar. Etrafta ağlayanlar, "daha dün buradaydı", "dağ gibi adamdı", "çok becerikli bir kadındı" diyenler olacak. Sonra bedeninizi alıp evin bir odasına, belki de morga koyacaklar. Ertesi gün gömme işlemleri başlayacak. Cansız bedeninizi alıp gasilhaneye götürecekler. Görevli, kaskatı kesilmiş olan bedeninizi soğuk suyla yıkayacak. Ancak bu aşamada ölümün izleri de bedende aşikar hale gelecek. Morarmalar başlayacak.

Defin Anında Yaşanacaklar

Daha sonra bedeni beyaz bir bezle, kefenle saracaklar. Sonra da tahta tabuta koyup üstüne yeşil bir örtü örtecekler. Cenaze arabası gelecek, tabutu devralacak. Araba mezarlığa doğru ilerlerken, yolda hayat devam edecek. Bazı insanlar cenaze geçiyor diye saygı gösterecek, çoğu kendi işine bakacak. Sonra mezarlığa gelinecek. Tabut, sizi sevenler ya da seviyor gibi görünenler tarafından ellerde taşınacak. Etrafta muhtemelen yine ağlayanlar, sızlananlar olacak. Sonra o kaçınılmaz yere, mezara gelinecek. Üstünde sizin isminiz yazılı... Bedeni tabuttan çıkarıp beyaz kefenle birlikte mezarın içine koyacaklar. Dualar okunacak. Ve sonra son iş yapılacak. Ellerine kürek alanlar, beyaz kefenin içindeki bedenin üzerine toprak atmaya başlayacaklar. Kefenin ağzını açıp içine de toprak atacaklar. Topraklar yavaş yavaş kefeni örtecek. Biraz sonra işleri bitecek ve gidecekler. Mezarlık her zamanki derin sessizliğine bürünecek. Gidenler, kendi hayatlarına geri dönecekler, ama gömülen bedeniniz için artık hayatın hiçbir anlamı kalmamış olacak. Beden için var olan tek şey, artık yalnızca toprak olacak.

Gerçekten iman etmeyenler için cansız bedenin bu ibret verici kaçınılmaz olan hikayesi sıkıntı verici olacaktır. Çünkü onlar ölümü düşünmek istemezler ve ölüm düşüncesinden olabildiğince kaçarlar. Onlar kendilerini bedenden ibaret sayar, dünyaya da hırsla bağlanırlar. Ancak iman edenler bilirler ki ölümden sonra ruhları bedenlerinden ayrılacak ve Allah'a kavuşacaklardır.



Free Website Counter
Günün Hatırlatması

Kuran'da Münafık Karakteri

12:34 Posted In



Mümin topluluğunun içinden çıkarlar


Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur... (Nur Suresi, 11)


İman etmedikleri halde iman etmiş gibi gözükürler


İnsanlardan öyleleri vardır ki: 'Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik' derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır. (Bakara Suresi, 8-10)

Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır... (Nisa Suresi, 142)


Dış görünüşleri aldatıcıdır


Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar. (Münafikun Suresi, 4)


Kuran'ı anlamazlar


Bir sûre indirildiğinde onlardan bazısı: "Bu, hanginizin imanını artırdı?" der. Ancak iman edenlere gelince; onların imanını artırmıştır ve onlar müjdeleşmektedirler. (Tevbe Suresi, 124),


Allah'ı çok az anarlar


Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi, 142)


Kibirlidirler


Onlara: "Gelin Allah'ın Resûlü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin," denildiği zaman başlarını yana çevirdiler. Sen, onların büyüklük taslamışlar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün". (Münafikun Suresi, 5)


Kalplerinde olmayanı söylerler


İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) müminleri ayırdetmesi; münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir. (Al-i İmran Suresi, 166-167)


İyiliğe engel olur,kötülük yapmak için yarışırlar


Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısındandır; kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fıska sapanlardır. (Tevbe Suresi, 67)


Allah'ın beğendiklerini çirkin görürler


İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah'ı gazaplandıran şeye uydular ve O'nu razı edecek şeyleri çirkin karşıladılar; bundan dolayı (Allah,) amellerini boşa çıkardı. (Muhammed Suresi, 28)


Nankördürler


Allah'a and içiyorlar ki (o inkâr sözünü) söylemediler. Oysa andolsun, onlar inkâr sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra inkâra sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir. Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu. Eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur, eğer yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, ahirette de acı bir azapla azaplandırır. Onlar için yeryüzünde bir koruyucu-dost ve bir yardımcı yoktur. (Tevbe Suresi, 74)


Hem fiziksel, hem manevi yönden pistirler


(Allah) Kalplerinde hastalık olanların ise, iğrençliklerine iğrençlik (murdarlık) ekleyip-artırmış ve onlar kâfir kimseler olarak ölmüşlerdir. (Tevbe Suresi, 125)


Rahat değildirler, sürekli tedirginlik içinde yaşarlar


"... Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar" (Münafikun Suresi, 4)

Kolaylıkla ümitsizliğe kapılırlar

... Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şayet Allah'a sadakat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu. (Muhammed Suresi, 21)


Müminlere karşı korku ve tedirginlik içindedirler


Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler. Oysa onlar sizden değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur. Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsalardı, hızla oraya yönelip koşarlardı. (Tevbe Suresi, 56-57)


Yeminlerini siper edinerek yalan söylerler


Onlar, yeminlerini bir siper edindiler, böylece Allah'ın yolundan alıkoydular. Artık onlar için alçaltıcı bir azab vardır. (Mücadele Suresi, 16)


Gösteriş için namaz kılarlar


"İşte (şu) namaz kılanların vay haline, Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar." (Ma'un Suresi, 4-6)


Allah'ın değil insanların rızasını gözetirler


"Sizi hoşnut kılmak için Allah'a yemin ederler; oysa mümin iseler, hoşnut kılınmaya Allah ve elçisi daha layıktır." (Tevbe Suresi, 62)


Mallarını gösteriş olsun diye harcarlar


Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah'a ve ahiret gününe de inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o. Allah'a ve ahiret gününe inanarak Allah'ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir. (Nisa Suresi, 38-39)


Allah yolunda ciddi bir fedakarlık yapmazlar


"Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır..." (Tevbe Suresi, 111)


Açgözlü ve bencildirler


Onlardan sadakalar konusunda seni yadırgayacaklar vardır. Ondan kendilerine verilirse hoşlanırlar, kendilerine verilmediği zaman bu sefer gazaplanırlar. Eğer onlar, Allah'ın ve elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: "Bize Allah yeter; Allah pek yakında bize fazlından verecek, O'nun elçisi de. Biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz" deselerdi (ya)!.." (Tevbe Suresi, 58-59)


Gizli toplantılar yaparak müminlere karşı plan kurarlar


'Gizli toplantıların fısıldaşmalarından' (kulis) men' edilip sonra men' edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve peygambere isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selamladığı biçimde selamlıyorlar. Ve kendi kendilerine: "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya." derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir. (Mücadele Suresi, 8)


Allah'ın, yaptıklarını görmediğini sanmaktadırlar


... onlar sizinle karşılaştıklarında 'inandık' derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: 'Kin ve öfkenizle ölün'. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 119)


Allah'ın müminlere olan desteğinin bilincinde değildirler


Derler ki, "Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır." Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resûlü'nün ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar. (Münafikun Suresi, 8)


İnkarcıların eziyetlerinden, Allah'ın azabından daha çok korkarlar


Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız." (Nisa Suresi, 77)


Kendi aralarında da anlaşmazlık içindedirler


Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir. (Haşr Suresi, 13-14)


Akıllı olduklarını sanırlar


Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara Suresi, 13)


Çevrelerindekilere vesvese vermek isterler


De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların malikine, insanların (gerçek) ilahına; 'sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran' vesvesecinin şerrinden. Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas'tan Allah'a sığınırım). (Nas Suresi, 1-6)


Zorluk anlarında fitne çıkarırlar


Kim Allah'ı, Resulü'nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)


Allah adına mücadeleden bahane bularak kaçarlar


İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) müminleri ayırdetmesi; Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir. (Al-i İmran Suresi, 166-167)


Müminler arasında yalan haber yayarlar


Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan 'sonuç-çıkarabilenler,' onu bilirlerdi. Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz. (Nisa Suresi, 83)


Düzeltmek adına bozgunculuk yaparlar


Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. (Bakara Suresi, 11-12)


Müminlerden intikam almak istemişlerdir


"... oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu..."


Müminlere karşı inkarcılarla işbirliği yapmışlardır


Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır. Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır. (Nisa Suresi, 138-139)


Müminleri karalamaya çalışmışlardır


"Sadakalar konusunda, müminlerden ek bağışlarda bulunanlarla emeklerinden (cehdlerinden) başkasını bulamayanları yadırgayarak bunlarla alay edenler; Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için acı bir azap vardır." (Tevbe Suresi, 79)


Müminleri kendi saflarına çekmeye çalışmışlardır


"Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları (münafıkları) ve kardeşlerine: 'Bize gelin' diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler" (Ahzab Suresi, 18)


ALLAH MÜNAFIKLARI ORTAYA ÇIKARACAK VE AZAPLANDIRACAKTIR


"Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah'ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarmayacağını mı sandılar?

Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir.

Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız)." (Muhammed Suresi, 29-31)


Münafıklar dünyada da büyük azap çekeceklerdir


Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır. Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır. (Nisa Suresi, 138-139)


Cehennemin en aşağı tabakasına atılacaklardır


"Gerçekten münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın." (Nisa Suresi, 145)


Münafıkların en alt tabakasına gidecekleri cehennem, Kuran ayetlerinde şöyle tarif edilmektedir:

"Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister;

Kendi eşini ve kardeşini ve onu barındıran aşiretini de;

Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa.

Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir: Başın derisini kavurup-soyar. Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur." (Mearic Suresi,11-17)





Free Site Counter





SAFF SURESİ, 14

02:13 Posted In
Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları bizleriz." Böylece İsrailoğulları'ndan bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkar etmişti. Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler.
Free Website Counter

HZ. MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETLERİ

01:15 Posted In
Kıyamet yaklaştığı zaman ve müminlerin kalbi; ölüm, açlık, fitneler, sünnetlerin kaybolması, bid'atlerin ortaya çıkması, emri bil maruf ve nehyi anıl münker (iyiliği öğütleyip kötülükten men etme) imkanlarının kaybolması gibi sebeplerle zayıfladığı zaman benim evlatlarımdan Mehdi ile Cenab-ı Hak sünnetleri ihya eder. Onun adalet ve bereketi ile müminlerin kalbi ferahlar, Acem (Arap olmayan) ve Arap milletleri arasında ülfet ve muhabbet yerleşir.




Free Website Counter

BİR AYET BİR AÇIKLAMA: MÜ'MİNUN SURESİ, 1

23:50 Posted In


Mü'minun Suresi Kuran'ın 23. suresi olup 118 ayetten oluşmaktadır. Sure adını birinci ayette geçen “el-Mü'minun” kelimesinden almıştır. Türkçe'de bu kelime “müminler” anlamına gelmektedir ve surenin ilk ayetlerinde Yüce Allah Kendisi'ne iman edenlerin sahip oldukları özellikleri bildirmiştir. Bu ayetlerde müminlerin gerçekten felah bulan kimseler oldukları, namazlarına titizlik gösterdikleri ve namazı huşu ile yani Rabbimiz'e karşı derin bir sevgi ve saygı duyarak kıldıkları, kendilerini Allah'ın yolundan uzaklaştırabilecek tüm boş iş ve uğraşlardan uzak durdukları, zekat sorumluluklarını yerine getirdikleri, emanetlere ve verdikleri sözlere riayet ettikleri, güvenilir kimseler oldukları ve son olarak da ırzlarını korudukları bildirilmiştir. Ayrıca Yüce Allah müminlerin bu özellikleri ve Kendisi'ne iman etmeleri dolayısıyla onları hem yeryüzünde hakim kılacağını hem de ahirette Firdevs cennetleri içinde ebedi olarak kalacaklarını ve buradaki tüm nimetlere sahip olacaklarını bildirmiştir.

"Mü'minler gerçekten felah bulmuştur;" (Mü'minun Suresi, 1)

Surenin devamında yer alan ayetlerde ise,

  • İnsanın yaratılış evreleri detaylarıyla bildirilmiştir. Yüce Allah insanı önce çamurdan yaratıp sonra bir damla su haline getirdiğini, daha sonra bu su damlasının bir alak (embriyo) olduğunu, alağın da bir çiğnem et parçasına dönüştüğünü, et parçasını da kemik olarak yarattığını ve en sonunda bu kemiklere de et giydirdiğini bildirmiştir. Ayetin devamında, Rabbimiz'in Yaratıcıların en güzeli ve en Yücesi olduğu vurgulanmıştır.

  • Gece, gündüz, gökten belli bir miktarda indirilen su, türlü türlü yemişler, insanların hizmetine sunulan ve insanlar için çok büyük yararları olan hayvanlar ile gemilerin tümünün Allah'ın insanlara verdiği ve şükredilmesi gereken nimetler olduğu bildirilmiştir.

  • Güzel ahlak özellikleri hatırlatılmıştır. Yüce Allah iman eden kullarına, karşılarındaki kişi kötü bir davranışta da bulunsa daima iyilikle cevap verilmesini ve şeytanın kışkırtmalarından Kendisi'ne sığınılmasını; ayrıca her durumda merhametli ve bağışlayıcı olunmasını emretmiştir.

  • İman edenler, Rablerine karşı saygı dolu bir korku duyanlar ve ahiret gününe inananların bu dünyadaki tek meşguliyetlerinin Allah'ın rızasını gözeterek çalışmak ve ibadet etmek olduğu haber verilmiş; ve salih müminler bu samimi çabaları ile “hayırlarda yarışıp öne geçenler” olarak bildirilmişlerdir.

  • Yüce Allah'ın herkese güç yetirebileceği kadar sorumluluk yükleyeceği ve O'nun Katında hiç kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bildirilmiştir.


Mü'minun Suresi'nde ayrıca, gönderilen elçiler ile ilgili kıssalar da yer almaktadır. Hz. Nuh kendi kavmine elçi olarak gönderilmiş ve onları Allah'a kulluk etmeye çağırmıştır. Ancak kavminin önde gelenleri tarafından onlara üstünlük elde etmeye çalışmakla suçlanmıştır. Hz. Nuh dua ederek Allah'ın kendisine yardım etmesini dilemiştir. Bunun üzerine Rabbimiz bir gemi inşa etmesini ve içine de (inkar edenleri hariç olmak üzere) ailesini almasını emretmiştir. Ve azap günü geldiğinde Hz. Nuh'u ve yanında bulunanları iman etmeleri dolayısıyla kurtarmıştır. Surede, Hz. Musa ve kardeşi Harun'un Firavun'a gönderildiği ancak tıpkı Hz. Nuh gibi onlarında inkarcı ve zorba kavimleri tarafından yalanlandıkları bildirilmiştir.

Bu surede yer alan pek çok ayette, insanlara kendilerine Allah'a ibadet etmeye çağıran ve O'nun dışında başka bir İlahın bulunmadığını hatırlatarak sakınmalarını emreden elçiler gönderildiği; ancak kavimlerin önde gelenleri tarafından inkar edildikleri haber verilmiştir. Bu durum, tarih boyunca gönderilen her elçinin başına gelmiştir. Allah'ı tanımayan, öldükten sonra yeniden dirileceklerini ve ahirete kavuşmayı yalanlayan tüm kavimler şiddetli bir azap ile helak edilmişlerdir. Yüce Allah, sünnetinde hiçbir değişiklik olmadığını ve iman etmeyen kavimleri yok edip onların yerine yeni nesiller yaratacağını bildirmiştir. Mü'minun Suresi'nde ayrıca Allah'ın Bir ve Tek İlah olduğu da sık sık hatırlatılmıştır.



Free Website Counter




Bereketin Sırrı: Allah'ın Adıyla Başlamak

12:51 Posted In




Her işe Allah’ın adıyla başlamak; kişinin günlük ihtiyaçlarını örneğin, yemek yemesi, su içmesi, temizlik yapması, yürümesi gibi hayra, güzelliğe, sağlığa, refaha, barışa, vesile olması umulan bütün işlerini ibadete dönüştürür. Zira yapılan işin Allah'ın Katındaki makbuliyetini işin büyüklüğü küçüklüğü, ne olduğu, nasıl olduğu değil yalnızca Allah rızası için samimiyetle yapılmış olması belirler. Allah’ın izniyle ve O’nun adıyla günlük ihtiyaçlarını karşılaması kişinin her an kendisini Allah’ın yedirip içirdiğini hatırlayarak şükretmesine vesile olur. Ayrıca birçok Kuran ayetinde Allah’ın adının çokça anılması emredilmiştir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:


“…Artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah'ı anın…” (Bakara Suresi, 200)


“Ve sabah, akşam Rabbinin adını zikret.” (İnsan Suresi, 25)


Bu ayetlerde bildirildiği üzere Müslümanlar Allah’ı çokça zikretmekle sorumludurlar. Her an Allah’ı anarak hareket etmeleri aynı zamanda bu emri yerine getirmelerine vesile olur.






Free Website Counter






ALLAH'IN İSİMLERİ: AHKAM-ÜL HAKİMİN

08:12 Posted In


(Hüküm verenlerin hakimi)


Allah hükmedenlerin hakimi değil midir?
(Tin Suresi, 8)


Tüm olaylar Allah'ın emriyle, dilemesiyle oluşur ve gelişir. Her işin hükmünü veren, sonuçlandıran Allah'tır. Allah'ın verdiği hükümlerde mutlaka birçok hikmet gizlidir. Fakat insanların çoğu, kendi kısıtlı akılları ile değerlendirme yapar ve dolayısıyla Allah'ın hükümlerini tam olarak kavrayamazlar. Oysa Allah sonsuz aklın sahibidir. Üstelik zaman ve mekandan da münezzehtir; bu kavramları yaratan ve insanların zamana ve mekana tabi olarak yaşamasını uygun görendir.

İnsan hiçbir zaman bir gün sonra, hatta bir saat sonra neler yaşayacağını bilemez. O ise bir işe hükmettiği zaman bir gün sonra, yıllar sonra ve hatta kıyamete kadar o işin neyle sonuçlanacağına da hakimdir. Dolayısıyla verdiği hüküm her zaman en doğru, en iyi ve en hikmetli olandır. Fakat iman etmeyenler bu gerçeğin farkına varamazlar. Çevrelerinde oluşan her olayın belirli sebeplere bağlı olarak, tesadüfen oluştuğunu düşünürler. Allah'ın hükmettiği olaylardaki hikmetleri değerlendiremezler. Meydana gelen her olayın Allah'ın kontrolünde olduğunu fark edemezler. Müminler ise Allah'ın verdiği hükümlerin hikmetlerini kavramaya çalışır ve O'nun daima en iyi ve en hayırlı hüküm veren olduğunu bilirler.



Free Website Counter

SAKIN UNUTMAYIN!

06:04 Posted In


Unutmayın sizi tüm tehlikelerden, hastalıklardan sıkıntı ve belalardan koruyan, esirgeyen yalnız Allah'tır. Tüm bunlardan herhangi birinin insana isabet etmesi an meselesidir. Hastalandığınızda sizi iyileştirenin doktorunuz ve içtiğiniz ilaç olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Elbette insan Allah'ın sebep olarak yarattığı bu yollara başvuracaktır; ama sonuçta kendisini bu hastalıktan kurtaracak olanın sadece ve sadece Allah olduğunu da kesinlikle bilmelidir. O dilemedikten sonra ne en uzman doktorların, ne en pahalı ilaçların, ne en iyi hastanelerin insana hiç bir faydası dokunmaz. Şifayı verecek olan Allah'tır. Allah dilediği kişiye bir imtihan olarak sebepsiz olarak iyileştirebilir de. Allah bu ilahi gerçeği Kuran'da Hz. İbrahim'in sözleriyle şöyle bildirmiştir:

Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur... (Şuara Suresi, 80)




Free Website Counter




HERŞEY KADER İLE YARATILMIŞTIR

00:46 Posted In


"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)"
(HUD SURESİ / 56)

Allah'ın izni olmaksızın hiç bir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, her şeyi bilendir. (TEĞABÜN SURESİ / 11)

Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (SAFF SURESİ / 4)

HER OLAYIN BİR KADER İLE YARATILDIĞINI VE KADERİN KONFORUNU YAŞAMANIN EN BÜYÜK NİMET OLDUĞUNU UNUTMAYIN!!!


Free Website Counter



Bediüzzaman Said Nursi’den Hz. Mehdi Ve Hz. İsa Müjdesi

07:00 Posted In


Hz. Mehdi'nin Ortaya Çıkışı Hz. İsa'nın Gelişinin Habercisi Olacaktır


Hz. İsa'nın ikinci kez gelişinin habercisi olacak önemli olaylardan biri de, ahir zamanın diğer kutlu şahsı olan Hz. Mehdi'nin zuhuru olacaktır. Bediüzzaman'ın eserlerinde vurguladığı üzere Hz. Mehdi zuhur ettiğinde görevlerini üç ayrı safhada yerine getirecektir. Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelişi, Allah'ın izniyle Hz. Mehdi'nin görevlerini yerine getirdiği üçüncü safhada gerçekleşecektir. Bu dönemde Hz. Mehdi Peygamberimiz (sav)'in halifesi yani İslam aleminin manevi lideri sıfatıyla dünya çapındaki tüm Müslümanlar arasında İslam Birliği'ni sağlamış olacak ve lider konumunda olacaktır. Hz. İsa geldiğinde, Hz. Mehdi'nin bu durumunda bir değişiklik olmayacak, Hz. İsa da Hz. Mehdi'ye yardımcı olacaktır.
Bu gerçek bir hadiste şöyle haber verilmiştir:

İmamları salih bir insan olan Mehdi olduğu halde, Beytü'l Makdis'e sığınırlar. Orada imamları kendilerine sabah namazını kıldırmak için öne geçtiği bir sırada, bir de bakarlar ki, Meryem oğlu İsa sabah vaktinde inmiştir. Mehdi, Hz. İsa'yı öne geçirmek için arkaya çekilir. Hz. İsa onun omuz-larına elini koyar ve ona der ki, "Geç öne namazı kıldır. Zira kamet (farz namazı kılmak için okunan ezan; namaza başlama işareti) senin için getirilmiştir."...
(Ebu Rafi'den rivayet edilmiştir; İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 495-496)


Bediüzzaman, Hz. İsa'nın Hz. Mehdi'ye tabi olacağını ve onunla beraber İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağını bildirmiştir.
Hattâ, "HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM GELİR, HZ. MEHDİ'YE NAMAZDA İKTİDA EDER (uyar), TABİ OLUR." diye rivayeti BU İTTİFAKA (birleşmeye) VE HAKİKAT-İ KUR'ANİYE'NİN METBUİYETİNE VE HAKİMİYETİNE (Kuran hakikatlerine uyulmasına ve tabi olunmasına) İŞARET EDER. (Şualar 493)
Free Website Counter